Sansür

 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfaları birgün kaldırırlar korkusu ile bulduğum yerlerden kendi sayfama kopyaladım. Yazıyı bulduğum sayfaların adreslerini yazı başlıklarında veriyorum: http://www.kameraarkasi.org/sinema/makaleler/sinemadasansur.html

TÜRK SİNEMASINDA SANSÜR - Sibel TEZCAN - Marmara Üniversitesi Iletisim Fakültesi

Toplumsal birikimlerin bir ürünü olan sinema tarihte varoldugu günden bu yana içinde bulundugu içinde bulundugu toplumlari etkilemis ve onlardan etkilenmistir. Gelisim süreci içinde büyük mesafeler kat eden bu sanat bir toplumun her gruptan insanina hitap edebildigi ölçüde basarili görülmüstür.

Bununla birlikte kitlelere ulasmada önemli bir araç olan sinema, bu özelliginden olsa gerek icat edilisinden bu yana pek çok kisi veya kurumlarin güdümünde varlik göstermistir. Yillar boyunca birçok gerekçe ile sinemanin önüne set çekilmistir. Ister insan güdümünde, isterse bir kurum güdümünde gerçeklesen bu sinirlandirma faaliyetlerine genel anlamda SANSÜR adi verilir. Sansür belirli bir düsünce veya sanat eserini, ilgili kurumlarin kendilerince gerekçelerle, kontrol altinda tutmasi veya sinirlandirmasidir. Bir bakima, bir bebegi dogmadan öldürmek, bir çiçegi açmadan koparmak gibidir. Hangi gerekçelerle olursa olsun SANSÜR sanat eserinin celladidir.

7. Sanat olarak bilinen sinema, daha önce de belirttigim gibi, gücünün büyüklügünden olsa gerek birçok kisinin korkulu rüyasi olmus ve defalarca SANSÜR'E maruz kalmistir. Sinema ve sansür arasindaki yillar süren ve sürecek olan bu izdivaci, sansürün tarihçesi hakkinda bilgi vererek anlatalim. Öncelikle insanligin varolusundan bu yana sansür vardir. "Sansürün ilk çikisi Adem ile Havva'ya dayanir. Kutsal kitaplarda çiplakliklarindan utanmayan insanligin atasini olusturan Adem ile Havva'nin yasak meyveyi yemeleri ve yedikten sonra da komplekse kapilip ilk sansürcü Tanri tarafindan cennetten kovulmalari anlatilir. Ilk insana sansürü, Tanri koymustur. " (Özkan Tikvesli, s.65).

Beraberinde ilk çag döneminde Eski Yunanda, düsünce özgürlügünün varoldugu bir ortam var iken Ortaçag'da ortaya çikan skolastik düsünce ve siyasal hesaplasmalarinin etkisi ile sansürün sanat ve düsünce üzerindeki etkisi güç kazanmistir. "Fransa 24 Agustos 1790 yilinda ilk kez (Sansürün Atasi) sayilabilecek bir yasayi yürürlüge koyar. Yasaklanan ilk film sahnesi ise "4'lü bir idam" sahnesidir. Ardindan LUMIERE kardeslerin Paris'te göstermis ve hemen arkasindan da 1985Õde Amerika'da çevrilmis olan "The Kiss " adli 30 saniyelik bir kadinla bir erkegin öpüsmesini gösteren filme yasaklama girisimlerinde bulunulmustur. 2. Yasaklama ise 1896Õda E.S. PORTER'in çektigi "Dul bayan Jones " filmidir. Bu filmdeki bir öpüsme sahnesi içlerinde ahlak duygulari tasiyanlari galeyana getirmistir." (Pervin Gündüz, s.5) 2. Dünya savasi yillari ve sonrasinda film yapimi ve filmle ilgili sansür, siyasal gayeyle kullanilmistir.

Baslangiçta sansür kamu düzenini saglamak için mahalli teskilatlarca uygulanirken daha sonradan merkezi bir örgüte baglanmistir. En eski film sansür kanunu, çesitli tarihlerde degistirilmis olmasina ragmen halen yürürlükte bulunan 1914 tarihli Isveç film kanunudur. Bununla birlikte Avrupa'da ilk kez merkezi bir sansür teskilati kurulmustur. Bu ve bunu benzer düzenlemeler Sinema denilen bu faaliyetin özgürlügü de sinirsiz degildir tabii ki. Gerçeklesen faaliyetler bir baskasinin gururunu ve kisisel mahremiyetini hedef almamalidir. Peki öyleyse bu özgürlük nasil olmalidir? Sinematografik Hürriyet olarak adlandirabilecegimiz bu özgürlügü söyle tanimlamak mümkün olacaktir: "Genel olarak (Yapimci, yönetici, senaryo yazari, isletmeci ve gösterimci olarak) film sanayi mensuplari ile sinema seyircilerinin haiz oldugu ve devlet vs resmi makamlarla özel kisi veya kurumlarin müdahalesinden azade olarak filmlerin yapimi, gösterimi ve elestirilmesinin temin edilmesinden ibaret bulunan bir hürriyettir." (A.S . Onaran, 1968, s. 21) yani sinemanin baski ve denetimden kurtulmasi anlamina gelir.

Türkiye'de ise pek çok film yine sansüre takilmis gösterime bile girememistir. Girenler ise orijinalliginden ödünler vererek gösterime girmistir. Ülkemizde sansürün ilk çikis yillarindan itibaren uygulanisi asagidaki gibidir:

1932 ÖNCESI: Birinci Dünya savasinin sonuna kadar sansür yoktur. Ilk sansür 1919 yilinda Malul Gaziler Cemiyeti tarafindan çevrilen Hüseyin Rahmi Gürpinar'in ayni adli eserinden çevrilen "Mürebbiye" adli filmdir. Sansür Ingilizler tarafindan uygulanmistir. Sebep ise filmde, bir Türk ailesine mürebbiye olarak giren ve ailenin bütün erkeklerini birbirine katan kötü ruhlu bir ecnebi kadinin maceralari anlatilmaktadir. TBMM'den sonra sansür yetkisi Valiliklerce kullanilirken, 1932Õde "Merkez Sansür Teskilati kurulmustur. (Özkan Tikves, Yeni Sinema, s. 51).

1932-1939 ARASI: Merkez Sansür Teskilati kurulduktan sonra 09. 06. 1932Õde film, 26.12.1933Õde de Ek Talimatname ile senaryo sansürü konmustur. Film ve Senaryo sansürünü uygulamakla bir komisyon görevli tutulmustur. Bu komisyonda, Içisleri ve Milli Savunma bakanliklari ile Genel Kurmay Baskanligindan birer temsilci bulunacakti. Ülke içinde yapilan yerli filmler ve senaryolar bu komisyonlarca denetleniyor ve gerekli görüldügünde, sansür ediliyor, yurt disindan gelenler de yine gümrüklerde kontrol edilip sansüre tabii tutuluyordu.

1939'DAN GÜNÜMÜZE KADAR: 1934 yilinda kabul edilen Polis Vazifece Salahiyet Kanununun 6. maddesinde yer alan hükümlere dayanilarak film ve senaryo sansürünü içeren bir tüzük hazirlandi. 1939 tarihli sansür tüzügü yürürlüge girdikten sonra 23 Eylül 1977 tarihinde yürürlüge giren yeni Sansür Tüzügüne kadar 38 yil araliksiz bazi degisikler yapilarak uygulanmistir. Daha sonra 1986Õda yürürlüge giren yasa ile köklü degisikler yapilmistir. (P.Gündüz, s. 11) Yapilan yeni tüzük eski tüzükteki bazi maddeleri içermemekle birlikte, öz itibariyle yasaklamalardan vazgeçilmemistir.

Arkasindan 1979 Tüzügü ve 1983 Tüzügü sansürcü sansürcü zihniyetin devam ettiginin göstergesiydi. 1986 yil sonunda FIYAP (Film Yapimcilari Dernegi)in girisimiyle "Sinema Video ve Müzik eserleri Kanunu " kabul edildi. Bu kanunla birlikte Türk Sinemasi ilk kez bir kanuna kavusmus oluyordu. Film sansüründe bugüne kadarki tüm yasal düzenlemelerin kaynagi olan "Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu " nun 6. maddesi yürürlükten kaldirilarak polis sansürüne son verildi. Sinema ile ilgili tüm konular Içisleri Bakanliginin yetkisine verilmistir. Ayrica senaryo sansürü de kaldirilmistir.

YENI SINEMA SANSÜR DÜZENI : 1986 "Sinema Yasasi " 1987Õde bazi degisiklere ugradi. Bu degisikler daha çok sinema sanayiine yöneliktir. Buna göre; Sinema ve Müzik eserlerinin sahipligini yapimciya verilmektedir. Bunlardan film ve video kasetlerinin denetlenmesi ile ilgili maddeleri inceleyelim:

Yasanin getirdikleri : Yasanin en önemli özelligi, sansürün, Turizm ve Kültür Bakanligi'na verilmesidir. Maddelerin içerikleri asagidaki gibidir:
1. Madde : Kanunun amaci, kültürle yakin münasebetli sinemanin fonksiyonlari ve islerligine devam kazandirmakla ilgili esaslari içerir.
2. Madde : Yasanin kapsamini içerir.
3. Madde : Yasa ile ilgili terimlerinin tanimlanmasi ile birlikte, yapilan eserlerin denetlenmesi ile ilgili bilgileri kapsar.
4. Madde : Üretim ve Ithalatla ilgili esaslar içerir.
5. Madde : Üretim ve ithalata konu teskil eden eserlerin toptan dagitim ve gösterime sunulmadan önce, Bakanlikça kayit ve tescili yapilarak isletme belgesi verilir. (Onaran, s. 140
6. Madde : "Isteyen yapimcilar, çekime konu olacak senaryolarin Bakanlikça incelenmesini isteyebilirler. Bu inceleme alt komisyonlarca yapilir. Eserlerin denetim sonuçlari ile senaryolarin inceleme sonuçlari en geç 15 gün içinde ilgililere bildirilir. " (Onaran, s. 141).
7. Madde : Dagitim ve gösterimle ilgili esaslari içerir.
8. Madde : Telif hakki ile ilgili esaslari içerir. Buna göre bu haklar (Çogaltma, yayma ve gösterim hakki) Isletme belgesi sahibine aittir.
9. Madde : Idarenin yetkisi hakkinda bilgi veren esaslari içerir.
10. Madde : Sinema sanayini ve Müzik sanatini destekleyici bir kurum olan "Sinema ve Müzik sanatini destekleme Fonu" ile ilgili esaslari içerir.

Bu ve bunun devami olan maddeleri ayrintili bir biçimde ayri bir arastirma konusu olarak incelemek mümkündür. Simdi Anayasa ve Sansür ile ilgili esaslari inceleyelim:

Anayasa ve Sansür :
Türkiye'de Sansür devlet tarafindan uygulanmaktadir. "Gelisen ve Aydinlanma dönemine giren bir toplumda hala ortaçag kalintisi yasalarla çikabilecek sanat eserlerini engellemek mümkün görünmemektedir ve sansür gelisen toplumun gereçlerine uymadigi için can çekismekte olan bir kurumdur. "(Altan Yalçin, A.G.E., s. 64) 1962 Anayasasi "Polis Vazife ve Salahiyet" Kanunun 6. maddesi kabul edilmis ve buna göre; "Hariçten gelen filmlerin çekilmesi ve dahilden yapilacak filmlerin çekilmesi polisin iznine baglidir." ilkesi kabul edilmistir. Bu sinemayi kelepçelemekten farksiz bir düzenlemedir. Bu Anayasanin 21. maddesindeki "Hak ve Hürriyetler" ilkesine aykiridir. Bu ve buna benzer sinirlayici kanunlarin iptali için Anayasa mahkemesine basvurulmus lakin bu itirazlar reddedilmistir.
"Bir filmin sansürden çikmasi sinemaci için bir kurtulus sayilmiyordu. Türk Ceza Kanununun 426. Maddesi uyarinca sansürden çikis izni olan bir film, suç unsuru bulundugu taktirde savcilarin kovusturmasina yol açabiliyordu. Elbetteki yürürlükteki yasalar böyle bir islevi gerektirecekti. Böylece de sansürün hukuki açidan sinemaciya herhangi bir güvence getirmedigi, açik seçik ortaya çikiyordu" (Agah Özgüç, a.g.e., s. 20).

GEÇMISTEN GÜNÜMÜZE TÜRKIYE'DE YASAKLANAN FILMLER
Türkiye'de hem yerli hem de yabanci filmler sansür edilmistir. Ancak sansür edilen yabanci filmler daha çoktur. Çünkü onlarin karsilastigi engel onlardan çok daha fazladir. Gümrükte zaten direk olarak sansür kuruluna götürülür, Yerli filmler ise yabanci filmlerden daha az sansüre maruz kalmistir. Bunda sansür kurulunun yumusak yaklasimi da etkilidir.

Ülkemizde ilk sansür edilen film, 1919 yilinda isgal kuvvetlerinin, Malün Geziler Cemiyeti tarafindan çevrilen "Mürebbiye" adli filmdir. Bu film H. R. Gürpinar'in ayni adli romanindan adapte edilmistir. Ingiliz birliklerince sansür edilen filmde "Ecnebi bir kadinin bir Türk ailesinin yaninda çalismasi ve o ailenin erkeklerini birbirine katmasi veyaptigi iki yüzlülükler anlatilir."Film isgal ve isgale karsi direnme sinemasidir." (Nijat Özen, Türk Sinemasi kronolojisi, s. 50)

Beraberinde sansür edilen filmler sunlardir :
1) Sürtük (ADOLF KÖMER 1952)
2) Asik VeyselÕin Hayati (METIN ERKSAN 1952)
3) Ceylan Emine (MUHARREM GÜRSES 1956)
4) Sokak sarkicisi (O.M. ARIBURNU 1959)
5) Mukadderat (MUHARREM GÜRSES 1960)
6) Bir gelin gitti. (MUHTESEM DURUKAN 1960)
7) Kabadayilar Krali (NEJAT SAYDAM 1961)
8) Bag bozumu "Rahmetler Yagarken " (1962)
9) Harmandali Mahmut Efem geliyor. Harmandalinin intikami (ÇETIN KARAMANBEY 1962)
10) Yilanlarin öcü (METIN ERKSAN 1962)
11) Susuz yaz (METIN ERKSAN 1964)
12) Karanlikta uyananlar (ERTEM GÖREÇ 1965)
13) Babasina bak oglunu al (TÜRKER INANOGLU 1968)
14) Beles Osman (KEMAL INCI 1965)
15) Bitmeyen yol (DUYGU SAGIROGLU 1966)
16) Beyoglu esrari (TÜRKER INANOGLU 1966)
7) Soluk gecenin ask hikayeleri (ALP ZEKI HEPER 1966)
8) Kelepçeli Bilekler (YÜCEL HEKIMOGLU 1966)
19) Hudutlar Kanunu ( LÜTFÜ ÖMER AKAD 1966)
20) Yigitler Ölmezmis (N. KURTAN 1966)
21) Kartal Yavrusu ( ÜMIT UTKU 1966)
22) Bombaci Emine (NURI AKICI 1966)
23) Kanunsuz Daglar (N. AKINCI 1967)
24) Kanli Takip (YAVUZ FIGENLI 1967)
25) Gecekondu Pesinde (FEVZI TUNA 1967)
26) Çesmeydanli Ali (HASAN KAZANKAYA 1967)
27) Fedailer (KAYAHAN ARIKAN 1967)
28) Kanli Hayat (E.GÖREÇ 1967)
29) Allaha Adanan Toprak (Y. FIGENLI 1967)
30) AnadoluÕyu Türklestirenler (FIKRET UÇAK 1967)
31) Kelepçeli Melek (MEHMET DINLER 1967)
32) Saskin Hafiye Klingime Karsi (NATUT BAYTON 1967)
33) Kocadagli (KEMAL KAN 1967)
34) Büyük Kin (TUNÇ BASARAN 1969)
35) Umut (YILMAZ GÜNEY 1970)

1972 SEKS FILMLERI FURYASI DÖNEMI VE SANSÜRDEN KURTULANLAR
Bu filmler önce sansüre ugramis, sonra üstünde yapilan bazi degisiklerle sansürden kurtulmayi basarmislardir. Bunlar bazilari söyledir:

1) Bes tavuk bir horuz (OKSAL PEKMEZOGLU 1974)
2) Ah deme oh de (NAZMI ÖZER)
3) Atini seven Kovboy (ARAM GÜLYÜZ)
4) Ne hakem (OKSAL PEKMEZOGLU)
5) Ayikla beni hüsnü (ARIF KESKINER)
6) Seferim var (YAVUZ FIGENLI)
7) Kokla ama koparma (TEMEL GÜRSU)
8) Kara çarsafli gelin (SÜREYYA DURU 1976)
9) Darbe (SERIF GÖREN)
10) Çukurlata tarlasi (GÜNAY KOSAVA 1979)
11) Bedel (MELIH GÜLGEN 1983)
12) Günesin tutuldugu gün (SERIF GÖREN 1984)
13) Dul bir kadin (1985)
14) Adi Vasfiye ( ATIF YILMAZ 1986)
15) Bir avuç gökyüzü (ÜMIT ELÇI 1987)
16) Med cezir manzaralari (MAHINUR ERGUN 1987)
17) Berlin in Berlin (SINAN ÇETIN 1992)
18) Cazibe hanimin gündüz düsleri (IRFAN TÖZÜM - 1992)
19) Sari tebessüm (SEÇKIN YASAR) v.s

Bütün bu filmler bu güne kadar sansüre maruz kalmis olanlarin sadece bazilaridir. Sözün kisasi sansür, sinemanin ilk varolusundan bu yana hep sinemaya musallat olmus bir ayak bagidir. Lakin sansürün ne kaldirilmasina ne de devamliligina dair bir hem fikir olusturulamamistir. Bilinen bir sey vardir ki, o da insanin üretmeye devam ettigi müddetçe birilerinin onu kontrol altinda tutma ve sinirlandirma isteginin hep varolacagidir.

KAYNAKÇA:
GÜNDÜZ, Pervin. Türk Sinemasinda Sansür, (Bitirme Tezi), 1999.


ÖNEMLİ NOT: Bu sayfaları birgün kaldırırlar korkusu ile bulduğum yerlerden kendi sayfama kopyaladım. Yazıyı bulduğum sayfaların adreslerini yazı başlıklarında veriyorum: http://www.2000.com.tr/sinema/yesilcam/kesit.htm
Yesilçam Tarihinden Bir Kesit

Günümüz Türkiye'sinde bir bakanin nasil rüsvet aldigini ve sonrasinda gelisen olaylari anlatan Filler ve Çimen adli film, ülkenin en büyük ulusal film festivaline katilip ödül kazaniyor. Kimsenin aklina da devletin bakanina, dolayisiyla da devlete hakaret ettigi gerekçesiyle bu filmi yasaklamak ya da bazi sahnelerini çikartmaya zorlamak gelmiyor. Ama Türk sinemasi bu noktaya kolay ulasmadi. Çok degil, bundan 10- 15 yil önce böyle bir filmin degil ödül kazanmasi, Antalya Altin Portakal Film Festivali'ne katilmasi bile mucize olurdu.

Türk sinemasi, tarihinin ilk dönemlerinden beri, Mussolini'nin yasasindan örnek alinarak hazirlanan sansür yasasiyla mücadele etti. Bir çok film uzun ugraslar sonucunda bazi sahneleri kesilerek gösterim sansi bulabildi. Filmi sansüre ugradigi için Türkiye'yi terkeden yönetmenler bile oldu.
Sözün kisasi, Türk sinema tarihi çesitli gerekçelerle yasaklanmis, bütünlügü dikkate alinmaksizin bazi sahneleri kesilmis, hatta yillarca tozlu raflarda beklemek zorunda birakilmis filmlerle dolu.

Sinema ve yasak denilince ilk akla gelen Yilmaz Güney ve onun Umut, Arkadas, Duvar gibi filmleri. Ama bu kadarla sinirli degil.
Türk sinemasindan sansür örnekleri derledik. Bunlarin pek çogu komünizm propagandasi yapmak, Devleti küçük düsürmek, Türk milletini dünyaya kötü tanitmak gibi gerekçelerle sansürün gazabina ugramis filmler. Hele bazilari için öne sürülen 'Bogazlar'in stratejik noktalarini düsmana gösteriyor", " Devletin dozerini dehset yaratmak amaciyla kullaniyor" gibi gerekçeler tam bir kara mizah örnegi.

Siyasi gerekçeler disinda cinsellik unsuru yogun oldugu için sansürlenen filmler ise sayilamayacak kadar çok

Fransiz kizlari 'hoppa' olamaz
Türk sinema tarihinin ilk 'yasakli' filmi 1919 tarihli Mürebbiye. Türk edebiyatinin ustalarindan Hüseyin Rahmi Gürpinar'in ayni adli eserinden uyarlanan filmde yönetmen olarak Ahmet Fehim'in, görnütü yönetmeni olarak da Fuat Uzkinay'in imzasi vardi. 62 yasindaki Fehim'in ilk yönetmenlik denemesi olan Mürebbiye, bir Türk ailenin çocuklarina bakicilik yapan Fransiz kizi Anjelik'in öyküsünü anlatiyordu. Isgal altindaki Istanbul'da çekilen filmi yönetmeni Ahmet Fehim 'bir sanatçiin isgale karsi sessiz direnisi' olarak tanimlamisti. Anlasilan bu 'sessiz direnis' Isgal Kuvvetleri komutani olan Fransiz General Franchet d'Esperey'i rahatsiz etmis olacak ki, filmi görür görmez yasaklanmasini istedi. Fransiz general, bir Türk filminde Fransiz kizlarinin böylesine 'hoppa ve bayagi' gösterilmesini içine sindirememisti.

Tutucu kesim Aliye ögretmeni sevmedi
Ömer Lütfi Akad'in 1949'da çektigi Vurun Kahpeye'nin ise epey ilginç bir öyküsü var. Halide Edip Adivar'in eserinden uyarlanan filmi izleyen sansür kurulu Vurun Kahpeye'nin 'yasaklanmasi gereken bir yapim olmadigina karar verdi. Ancak film tutucu çevrelerin tepkisini çekince gösterimden kaldirildi. Vurun kahpeye tam üç kez sansür engeliyle karsilasti.

Düsman Bogazlar'a çikartma yaparsa ...
Osman Seden imzali Kardes Dursun da benzer bir sebeple ülkeyi korumak için sansürlendi. Filmin bir sahnesi Karadeniz'den bogaz girisi göründügü gerekçesiyle çikarildi. Gerekçe düsman gemilerinin bogaz girisini net bir sekilde görmüs olmalaridir.

Devletin dozerini basibozuklar kullanamaz
Memduh Ün'ün yönettigi Mahallenin Sevgilisi de siyasi iktidarin korunmasi gerekçesiyle sansürün gazabina ugrayan filmlerden biri. Filmin sansürlenme sebebi ise basit bir dozerdi. Filmin bir sahnesinde görülen dozerin seyirci üzerinde dehset duygusu yaratacagina karar vermisti sansür kurulu. Daha da önemlisi filmde devletin dozeri özel sahislar tarafindan kullaniliyordu. Bütün bunlar da bu sahnelerin kesilmesi için yeterli sebepti.

Anadolu'daki ekinler ciliz gösterilince...
Metin Erksan'in ilk filmi Asik Veysel'in Hayati- Karanlik Dünya da Anadou topraklarindaki ekinleri çok kisa boylu, ciliz gösterdigi gerekçesiyle yasaklandi.

Sansür kurulu Erksan'i sevdi
Türk sinemasinin sansürün 'altin makasiyla' en çok karsilasan yönetmenlerinden biri de Metin Erksan. Yönetmenin 1962 yilinda Fakir Baykurt'un romanindan uyarladigi Yilanlarin Öcü, sansürün hismina ugradi. Oysa ki, filmin uyarlandigi eser Cumhuriyet Gazetesi'nde yayinlanmis ve Yunus Nadi Ödülü'nü kazanmisti. Ayni eser yillar sonra bu kez Serif Gören tarafindan sinemaya uyarlandi ama o film de uzun süre sansürle macedele ettikten sonra gösterime girdi.

Yasakli filme kutlama kokteyli
Metin Erksan'in basi 1963 tarihli Susuz yaz yüzünden de epey agridi. Türk sinemasinin yurtdisinda ödül kazanan flim filmi olan Susuz Yaz, filmdeki kadin ölen kocasinin erkek kardesiyle evlenince Türkleri kötülüyor gerekçesiyle sansürlenmis üstelik Uluslararasi Berlin Film Festivöali'ne gitmesi de engellenmeye çalisilmisti. Herseye ragmen Susuz yaz Berlin'e gitti ve üstüne üstlük festivalin en büyük ödülü Altin Ayi'yi da kazandi. Film ekibi yurda döndükten sonra Susuz Yaz'i yasaklayan ülkenin Kültür Bakani bir kutlama kokteyli düzenledi ve oyuncularini da ödüllendirdi.

Türk pilotu üniformayla öpüsmez
Türk sinemasinni Altin çocuk'u Göksel Arsoy'un bir pilotu canlandirdigi Safak Bekçileri'nin sansür gerekçesi ise kelimenin tam anlamiyla gülünç. Öncelikle filmde bir Türk uçagi düsüyor. Oysa Türk ordusunun uçaklari asla düsmez. Daha da önemlisi Göksel Arsoy'un canlandirdigi pilot üzerinde üniforma varken sevgilisiyle öpüsüyor. Oysa sansür kuruluna göre bu Türk Ordusu'nun pilotlarina yakismayacak bir davranis. Safak Bekçileri ile ilgili ilginç bir nokta da sansür kurulunun tüm tepkisine karsin türk hava Kuvvetleri yetkililerinin filmi izleyip kesintisiz oynatilmasini istemesi.

Ask müstehcendir..
Türk sinemasinin en kendine özgü ama en kisa soluklu emekçilerinden biri olan Alp Zeki Heper, Danistay tarafindan yasaklanan ilk filmin yönetmeni olarak sinama tarihine geçti. Heper'in Soluk Gecenin Ask Hikayeleri adli filmi müstehcen bulunarak Danistay tarafindan yasaklandi.

Ve Yilmaz Güney...
Adi yasakla sansürle özdeslesen bir yaratici Yilmaz Güney. Onun pekçok filmi çekildikten sonra seyircisiyle bulusma sansini yakaladi. Bunlardan biri de Umut. Yoksul bir faytoncunun öyküsünü anlatan filmde. giysiler araciligiyla yoksulluk propagandasi yapildigi, zengin- fakir ayriminin körüklendigi gerekçesiyle yasaklandi. Ayrica filmde yeralan günes dogarken kilinan sabah namazi sahnedi de sansür kurulunu rahatsiz etti. Umut 1971 yilinda Danistay karariyla sartli olarak oynatildi. Güney, 1972'deki Adana Altin koza Film Festivali'nde daha farkli bir tutumla karsilasti. Güney'in Baba adli flimi feskivalin büyük ödülünü kazandi. Ama onun görüslerinden rahatsiz olan çevrelerin seçici kurula baski apmasi sonucu Güney'in ödülü geri alindi.

Türkler bayat ekmek yemez
Tunç Okan'in bugün Türk sinemasinin klasiklerinden biri olarak nitelendirilen Otobüs filmi de o dönemde Türkler'i küçük düsürdügü gerekçesiyle tepki çekmisti. Filmrde Türkler'i küçük gösteren o kadar çok sahne vardi ki sansür kurulunun görüsüne göre. Türkler bayat ekmek ve sogan yiyordu, trafik kurallarina uymuyordu, ayakta isiyordu.

Türkiye'nin gerçekleri rahatsiz etti
Vedat Türkali ile Ertem Göreç ikilisinin imzasini tasiyan Karanlikta Uyananlar, Türk sinemasinda ilk kez emekçi ve grev sorunlarini ele alan filmdi. Tabi bu yüzden de yasaklandi. Film, gösterime girdigi dönemde kelimenin tam anlamiyla rahatsiz etti. Çünkü o dönemde Beklan Algan'in elestiri yazisindaki gibi " Memleketin zenginliklerini yabancilara peskes çeken bir avuç yabanci sermaye ajani ve düsünceden yoksun burjuvazi geri kalmis ülke olmanin bütün yükünü halktan çikariyorlardi." Ve bu film de tüm bunlari açik açik anlatiyordu.

Kaçakçinin öyküsü
Ömer Lütfi Akad'in Hudutlarin Kanunu, da Türk sinemasinin en çok yasaklanan filmlerinden biri olarak tarihe geçti. Aslida sansür kurulunun gözünden bakinca bu filmi yasaklamak için de bir çok neden vardi. Herseyden önce film, bir kaçakçinin öyküsünü anlatiyordu. Üstelik de filmde bu kaçakçiyi canlandiran kisi Yilmaz Güney olunca Hudutlarin Kanunu 'nun bu bakis açisiyla yasaklanmamasi bir mucize olsa gerekti. Filmin bazi sahneleri degistirildi ve çekildikten bir yil sonra 1965'te gösterime çikt i

 


ÖNEMLİ NOT: Bu sayfaları birgün kaldırırlar korkusu ile bulduğum yerlerden kendi sayfama kopyaladım. Yazıyı bulduğum sayfaların adreslerini yazı başlıklarında veriyorum: http://www.altyazi.net/temmuz02/vizyonotesi.html

DOSYA - SANSÜR: NEREDEN NEREYE?

Son zamanlarda pespese yasadigimiz kimi olaylar, uzun süredir unuttugumuz sansür olgusunu bir kez daha gündeme getirdi. Konunun, günümüzle sinirli olmayip, Türkiye'deki sinema ortamini önemli ölçüde ilgilendiren ve irdelenmesi gereken bir olay oldugu düsüncesinden hareketle bir dosya hazirladik. Denetlemenin sinemamiza etkisi ve olmasi gerekenler konusunda görüslerine basvurdugumuz isimlerden gelen cevaplarla da zenginlesen dosyamizin ilginizi çekecegini umuyoruz.

SANSÜRÜ KALDIRMAKTAN DAHA ZOR OLAN...

Türk sinema tarihini sansür olgusu çerçevesinde yeniden okumak, bizi kimi ilginç gerçeklerle yüz yüze getiriyor. Altyapi eksikliginden endüstrilesememeye kadar birçok unsur sinemamizi en çok etkileyenler arasinda siralanabilir kuskusuz. Ancak bunlarin hiçbiri sansür kadar yaraticiliga etki etmis degildir. Devlet-sinema iliskisinin kritik bir yönü olan sansür genel anlamda, siyasal otoritenin sanat eserlerinin yapim, üretim ve halka sunum asamalarindaki, kamu yarari adina kendini koruma refleksi olarak ifade edilebilir. Ilginç olan baslangicindan beri hemen tüm iktidarlarin sinemamizla iliskilerini -diger sanat dallarindan farkli olarak- neredeyse sadece sansürün belirlemis olmasidir (buna belki bir de rüsumu -sinema biletlerinden alinan eglence vergisi- dahil edebiliriz).

Içinde bulundugumuz yil gerçeklestirilen Istanbul Film Festivali'nin de basini epeyce agritan olaylarin, aslinda ülkemizde uygulanmakta olan denetlemenin yapisini açiklayan, disa vuran örnekler oldugunu belirtmek gerek. Handan Ipekçi'nin Büyük Adam Küçük Ask filminin uzun bir süre gösterimde kalip 100 bini askin seyirciye ulastiktan sonra yeniden denetime tabii tutularak yasaklanmasiyla, Ümit Ünal'in 9 ve Tayfun Pirselimoglu'nun Hiçbiryerde filmlerinin alt kuruldan üst kurula devredilerek isletme belgesi alabilmeleri bize konu hakkinda düsünme imkani veriyor. Bardagin dolu tarafina bakarak sunu da söyleyebiliriz: bu filmlerin basina gelenler konuyla ilgilenmesi gerekenlerin isteyerek/istemeyerek biraz daha kipirdanmasina neden oldu. Hükümet nezdinde yapilan girisimlerin, hazirlanmakta oldugunu bildigimiz yeni sinema yasasinda, sinema lehine sonuçlanmasini dileyelim.

.....

AB'ye girme yolunda Kopenhag Kriterleri'ni uygulamakla yükümlü Türkiye'nin, zoraki de olsa Telif Yasasi'ni AB normlarina uygun hale getirmeye çalistigi bugünlerde, denetleme konusunu da bir an önce ele almasinda yarar var. Bu amaçla denetleme kurullarinin yapisinin, sanatçi ve aydinlarin çogunlugunu saglayacak sekilde degistirilmesinden, filmlerin yasaklanmasi yerine derecelendirme, yas gruplarina göre siniflandirma yöntemine geçilmesine kadar pek çok öneri getirilebilir. Ama burada asil önemli olan ne AB istedigi ne de benzeri bir sey için degil, dogrusu o oldugu için, sinemacilarimizin zihnindeki oto sansürü de kaldiracak uygulamalara gidilmesi gerekliliginin fark edilmesidir. Kagit üstündeki sansürü kaldirmaktan daha zor olani bu çünkü... (I.T.)

SORUSTURMA

ÜMIT ÜNAL (9 filminin yönetmeni)

Türk sinemasinin önündeki en büyük engel bence sansür degildir. Daha dogrusu, devletin uyguladigi resmi sansür degildir. Asil engel sinema yapan insanlarin, yönetmenlerin, yazarlarin, yapimcilarin, oyuncularin kafasindaki sansür kurullaridir. Sansürü yaratan zihniyet, yillardir uyguladigi sistemli baskinin sonucunu fena sekilde almis ve Sansürü sözde kaldirsa da amacina ulasmistir. Bizim sanatçilarimiz, yapimcilarimiz kafalarinda sansür kurullarinin düsünebileceginden çok daha kati sinirlarla yasiyorlar. -Kendimi de bundan çok çok ayri tutmuyorum-. Bu ülke korkuyla çizili sinirlar üzerine kurulu bir ülke. Bir baska ülkeden, atiyorum, Peru'dan gelen biri bizim sansürümüzü alt etmeyi büyük olasilikla basarirdi, bu sinirlarin disinda düsünmeyi basarirdi. Biz basaramiyoruz. Sansürcü bizden korkuyor ama biz ondan daha fazla korkuyoruz.

Sansüre kalkan ve alet olan yasa çok genis kapsamli bir yasa. Herhangi bir film, eger istenirse bu yasa sayesinde hemen yasaklanabilir. "Örf ve adetlerimize uymuyor" dersiniz olur biter. Su an gördügümüz yasaklamalar olabilecegin en kötüsü degil, bir iktidar degiminde bu yasayi arkasina alan daha 'radikal' bir iktidar istedigi filmin gösterimini durdurabilir; yasa her seye elveriyor.

Sansür kapsamini belirleyen yasa degismelidir. Filmlerin denetimi uygar ülkelerdeki gibi, hükümetlerin degil, bagimsiz yarginin denetimine birakilmalidir. Elbette siddet ve cinsellik istismarcisi tacirlerin önüne geçmek için belli bir siniflandirma (yas siniri gibi) getirilmelidir filmlere ama bunun disinda her türlü sansür ihtimali ortadan kaldirilmalidir. Bu tür resmi tedbirlerin ötesinde de, ülkemizde sinema alaninda çalisan ve çalisma ihtimali olan herkes küçük bir egitim sürecinden geçirilmeli ve bir tür kültürel elektrik sokuna tabii tutularak kendilerine gelmeleri saglanmalidir. (21. Istanbul Film Festivali sirasinda ulusal yarismaya katilan filmlerin yönetmenleri bir araya gelerek sansüre karsi kisa bir bildiri yazdik ve bu bildiriyi filmlerimizin gösteriminden önce okuduk. Iki yönetmen bu protestoya katilmadi. Elektro soka ilk basta onlar girmelidir.)

Altyazi Aylik Sinema Dergisi Temmuz-Agustos 2002 Dosya bölümünden alinmistir.